Her havuz alanında ya da yetiştirme biriminden elde edilen balık ve dolayısıyla balık yetiştiriciliğinin kârlılığı, büyük ölçüde kullanılan yemin miktarına bağlıdır. Su ürünleri sistemi ne kadar yoğun olursa yemlemenin önemi o kadar fazla olur ve toplam üretim maliyetinde yem maliyetinin payı da o kadar artar. Bilindiği üzere alabalık başta olmak üzere bazı balıkların yetiştiriciliği için akarsu sistemli tesisler kullanılmakta yada sıcaklığın, su bileşiminin ve akıntının dolayısıyla oksijen yoğunluğunun daha iyi olduğu tatlı su ve kıyılarda ise yüzer ağ kafeslerde yetiştiricilik yapılmaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliğinin ileri durumda olduğu ülkelerde entansif yetiştiricilik uygulanmakta ve yetiştirme alanlarında birim hacimde maksimum ürün yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu tür yetiştiricilikte gerek yoğunluk gerekse de akıntı koşulları nedeniyle ortamda fazla tutunamayan doğal yemden yararlanmanın hiç olmadığı hesaplanmakta ve balığın tüm besin madde gereksinimleri tamamen dışarıdan verilen ve özellikle karma yemle sağlanmaktadır. Böyle koşullarda ise yem giderleri toplam işletme giderlerinin % 50’sine ulaşabilmektedir. O halde yeme harcanan bu denli yüksek bir girdinin daha fazla kâra dönüşmesini istemek kadar daha doğal bir şey olmaz. Ülkemizde kültür balıkçılığı, özellikle 1980’li yıllardan itibaren denizlerde yüzer ağ kafeslerde yetiştiriciliğin de başlaması ile önemli ilerlemeler kaydetmiştir ve bugün yılda 45-50.000 tona çıkmıştır. Bu balık miktarının yarısından fazlasını alabalık oluşturmaktadır. GAP’ın da devreye sokulması ve bu bölgede entansif yetiştiriciliğin yapılabilmesi ile bu miktarın 250-300.000 tona çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu miktar ise bugün Türkiye toplam su ürünleri üretiminin hemen yarısına karşılık gelmektedir. Tüm bu olumlu tabloya karşın yetiştiricilik ile elde edilen balık ürününde belirli bir fiyat istikrarı ne yazık ki görülememektedir. Bunun en önemli nedeni hiç kuşkusuz avlanma ile elde edilen balık miktarı ve dolayısıyla fiyatlardaki yıllık değişim ve balık yetiştiricilerinin örgütlenememesidir. Enflasyon oranının yüksek olduğu yıllarda, kimi zaman üretici ürününü bir önceki yılın fiyatlarında pazarlayabilmiş ve altına bile düştüğü zamanlar olmuştur. Oysa balık yemlerinin temel unsuru olan balık unu ve soya gibi bazı yem hammaddeler, büyük oranda ithalat ile karşılanmakta ve dövizdeki artışlar kısa sürede yeme de yansımaktadır. Fiyat artışının yanısıra özellikle balık unu kalitesindeki değişim sonuçta yeme de yansıdığından, üreticinin şikayetleri artmaktadır. Balık fiyatının düştüğü durumlarda yem fiyatlarındaki artış da sürdüğünden, küçük üreticiler kısa sürede kapanmıştır. Yeni girişimcileri ise en çok yem fiyatları düşündürmekte ve ürkütmektedir. Gerçekte ise küçük üreticiler ancak yem sorunlarını çözebildiklerinde, büyük işletmelerle rekabet edebilme şansına kavuşabilirler. Şüphesiz her işletmenin bir yem yapım ünitesinin bulunması da beklenmemelidir. Burada en iyi çözüm, küçük üreticilerin birleşerek örgütlenebilmesi, yardımlaşabilmesi ve ortak bir yem ünitesi kurabilmelerinde yatmaktadır. Bugün ülkemizde her biri farklı kapasitelerde üretim yapan yaklaşık 14 adet yem işletmesi bulunmaktadır ve bunların 1999 yılı içindeki toplam üretimi 34.000 ton dolayında gerçekleşmiştir. Gerek üreticinin bilgi yetersizliği gerekse de yemlerin kalitesindeki zaman içindeki değişimler nedeniyle gerçekte beklenen ürün hiçbir zaman alınamamıştır. Yani işletmelerde en önemli sorunların başında düşük verim sorunu gelmektedir. Bu koşullar altında yemden yararlanma oranının 1:1 olduğu varsayılsa bile ülkede bir yem açığının oluştuğu görülmektedir (50.000 tona karşı 34.000 ton yem üretimi). Aradaki fark ise yurtdışından getirilen karma yemlerle karşılanmıştır. Ülke genelinde en az balık yemi üreten işletme kadar yabancı yem firmaları da faaliyet göstermekte ve bağlantı kurmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, ılıksu balıklarının (sazan, ot sazanı, gümüş sazanı, kocabaş sazan (Aristichthys nobilis), tilapya vs.) yetiştiriciliğinde ise, bu balıkların pazar fiyatlarının hemen her zaman deniz balıklarından ve alabalıktan daha düşük olması nedeniyle doğal yemlerle yemleme önem kazanmıştır. Ancak Japonya, İsrail gibi birkaç ülkede bu tür balıkların entansif yetiştiriciliği yapılmaktadır. Genel uygulamada ise doğal yem verimliliğinin arttırılmasına yönelik çalışmalar hakimdir. Bu türden bir yetiştirmede ancak stok yoğunluğunun yada toplam balık ağırlığının belirli bir düzeyin üzerine çıkması halinde ek yemleme yapılmaktadır. Ülkemizde ise sazan yetiştiriciliğinde tamamen karma yemlerden yararlanılması hiçbir zaman kârlı bulunmamıştır. Hiç yemlemenin yapılmadığı yani sadece doğal yeme dayalı bir üretimden ek yemlemenin yapıldığı yetiştirme sistemlerine kadar yemin maliyeti % 10-60 arasında gerçekleşmiştir. Nitekim Collins ve Delmondo’a göre (1979) bir akarsu sisteminde ve kafes yetiştiriciliğinde ek yemlemenin maliyeti toplam üretim maliyetinin % 56.3-56.8’ ine ulaşabilmektedir. Buraya kadar anlatılanlar ise, yemin ve doğru yemlemenin ne denli önemli olduğunu açıklamaktadır. Sorunlar yukarıdaki şekilde çok kabaca özetlendiğine göre, çözüm; yem hammaddesinin, yemin tanınması ve balığın besin madde gereksinimlerinin iyi bir şekilde ortaya konulması ile dengeli, dayanıklı ve ekonomik bir yemin yapılabilmesi ve yem teknolojisindeki gelişimlere ayak uydurabilmektir.
Eser Adı (dc.title) | Yemler Bilgisi Yem Teknolojisi ve Balık Besleme |
Yazarlar (dc.contributor.author) | MURAT BİLGÜVEN |
Yayıncı (dc.publisher) | Akademisyen |
Yayın Türü (dc.type) | Kitap |
ISBN (dc.identifier.isbn) | 975-8534-03-3 |
Özet (dc.description.abstract) | Her havuz alanında ya da yetiştirme biriminden elde edilen balık ve dolayısıyla balık yetiştiriciliğinin kârlılığı, büyük ölçüde kullanılan yemin miktarına bağlıdır. Su ürünleri sistemi ne kadar yoğun olursa yemlemenin önemi o kadar fazla olur ve toplam üretim maliyetinde yem maliyetinin payı da o kadar artar. Bilindiği üzere alabalık başta olmak üzere bazı balıkların yetiştiriciliği için akarsu sistemli tesisler kullanılmakta yada sıcaklığın, su bileşiminin ve akıntının dolayısıyla oksijen yoğunluğunun daha iyi olduğu tatlı su ve kıyılarda ise yüzer ağ kafeslerde yetiştiricilik yapılmaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliğinin ileri durumda olduğu ülkelerde entansif yetiştiricilik uygulanmakta ve yetiştirme alanlarında birim hacimde maksimum ürün yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu tür yetiştiricilikte gerek yoğunluk gerekse de akıntı koşulları nedeniyle ortamda fazla tutunamayan doğal yemden yararlanmanın hiç olmadığı hesaplanmakta ve balığın tüm besin madde gereksinimleri tamamen dışarıdan verilen ve özellikle karma yemle sağlanmaktadır. Böyle koşullarda ise yem giderleri toplam işletme giderlerinin % 50’sine ulaşabilmektedir. O halde yeme harcanan bu denli yüksek bir girdinin daha fazla kâra dönüşmesini istemek kadar daha doğal bir şey olmaz. Ülkemizde kültür balıkçılığı, özellikle 1980’li yıllardan itibaren denizlerde yüzer ağ kafeslerde yetiştiriciliğin de başlaması ile önemli ilerlemeler kaydetmiştir ve bugün yılda 45-50.000 tona çıkmıştır. Bu balık miktarının yarısından fazlasını alabalık oluşturmaktadır. GAP’ın da devreye sokulması ve bu bölgede entansif yetiştiriciliğin yapılabilmesi ile bu miktarın 250-300.000 tona çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu miktar ise bugün Türkiye toplam su ürünleri üretiminin hemen yarısına karşılık gelmektedir. Tüm bu olumlu tabloya karşın yetiştiricilik ile elde edilen balık ürününde belirli bir fiyat istikrarı ne yazık ki görülememektedir. Bunun en önemli nedeni hiç kuşkusuz avlanma ile elde edilen balık miktarı ve dolayısıyla fiyatlardaki yıllık değişim ve balık yetiştiricilerinin örgütlenememesidir. Enflasyon oranının yüksek olduğu yıllarda, kimi zaman üretici ürününü bir önceki yılın fiyatlarında pazarlayabilmiş ve altına bile düştüğü zamanlar olmuştur. Oysa balık yemlerinin temel unsuru olan balık unu ve soya gibi bazı yem hammaddeler, büyük oranda ithalat ile karşılanmakta ve dövizdeki artışlar kısa sürede yeme de yansımaktadır. Fiyat artışının yanısıra özellikle balık unu kalitesindeki değişim sonuçta yeme de yansıdığından, üreticinin şikayetleri artmaktadır. Balık fiyatının düştüğü durumlarda yem fiyatlarındaki artış da sürdüğünden, küçük üreticiler kısa sürede kapanmıştır. Yeni girişimcileri ise en çok yem fiyatları düşündürmekte ve ürkütmektedir. Gerçekte ise küçük üreticiler ancak yem sorunlarını çözebildiklerinde, büyük işletmelerle rekabet edebilme şansına kavuşabilirler. Şüphesiz her işletmenin bir yem yapım ünitesinin bulunması da beklenmemelidir. Burada en iyi çözüm, küçük üreticilerin birleşerek örgütlenebilmesi, yardımlaşabilmesi ve ortak bir yem ünitesi kurabilmelerinde yatmaktadır. Bugün ülkemizde her biri farklı kapasitelerde üretim yapan yaklaşık 14 adet yem işletmesi bulunmaktadır ve bunların 1999 yılı içindeki toplam üretimi 34.000 ton dolayında gerçekleşmiştir. Gerek üreticinin bilgi yetersizliği gerekse de yemlerin kalitesindeki zaman içindeki değişimler nedeniyle gerçekte beklenen ürün hiçbir zaman alınamamıştır. Yani işletmelerde en önemli sorunların başında düşük verim sorunu gelmektedir. Bu koşullar altında yemden yararlanma oranının 1:1 olduğu varsayılsa bile ülkede bir yem açığının oluştuğu görülmektedir (50.000 tona karşı 34.000 ton yem üretimi). Aradaki fark ise yurtdışından getirilen karma yemlerle karşılanmıştır. Ülke genelinde en az balık yemi üreten işletme kadar yabancı yem firmaları da faaliyet göstermekte ve bağlantı kurmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, ılıksu balıklarının (sazan, ot sazanı, gümüş sazanı, kocabaş sazan (Aristichthys nobilis), tilapya vs.) yetiştiriciliğinde ise, bu balıkların pazar fiyatlarının hemen her zaman deniz balıklarından ve alabalıktan daha düşük olması nedeniyle doğal yemlerle yemleme önem kazanmıştır. Ancak Japonya, İsrail gibi birkaç ülkede bu tür balıkların entansif yetiştiriciliği yapılmaktadır. Genel uygulamada ise doğal yem verimliliğinin arttırılmasına yönelik çalışmalar hakimdir. Bu türden bir yetiştirmede ancak stok yoğunluğunun yada toplam balık ağırlığının belirli bir düzeyin üzerine çıkması halinde ek yemleme yapılmaktadır. Ülkemizde ise sazan yetiştiriciliğinde tamamen karma yemlerden yararlanılması hiçbir zaman kârlı bulunmamıştır. Hiç yemlemenin yapılmadığı yani sadece doğal yeme dayalı bir üretimden ek yemlemenin yapıldığı yetiştirme sistemlerine kadar yemin maliyeti % 10-60 arasında gerçekleşmiştir. Nitekim Collins ve Delmondo’a göre (1979) bir akarsu sisteminde ve kafes yetiştiriciliğinde ek yemlemenin maliyeti toplam üretim maliyetinin % 56.3-56.8’ ine ulaşabilmektedir. Buraya kadar anlatılanlar ise, yemin ve doğru yemlemenin ne denli önemli olduğunu açıklamaktadır. Sorunlar yukarıdaki şekilde çok kabaca özetlendiğine göre, çözüm; yem hammaddesinin, yemin tanınması ve balığın besin madde gereksinimlerinin iyi bir şekilde ortaya konulması ile dengeli, dayanıklı ve ekonomik bir yemin yapılabilmesi ve yem teknolojisindeki gelişimlere ayak uydurabilmektir. |
Kayıt Giriş Tarihi (dc.date.accessioned) | 2024-03-29 |
Açık Erişim Tarihi (dc.date.available) | 2024-03-29 |
Yayın Yılı (dc.date.issued) | 2002 |
Dil (dc.language.iso) | tur |
Konu Başlıkları (dc.subject) | 1 GİRİŞ |
Konu Başlıkları (dc.subject) | 2 YEMLER BİLGİSİ |
Konu Başlıkları (dc.subject) | 3 KARMA YEM TEKNOLOJİSİ |
Konu Başlıkları (dc.subject) | 4 YEM HAMMADDELERİ ve YEM DEĞERLENDİRME |
Konu Başlıkları (dc.subject) | 5 BALIK BESLEME |
Konu Başlıkları (dc.subject) | 6 YEM FORMÜLASYONU ve RASYON HAZIRLAMA |
Konu Başlıkları (dc.subject) | 7 BALIK YEMLEME UYGULAMALARI |
Seri Adı ve Numarası (dc.relation.ispartofseries) | 975-8534-03-3 |
Tek Biçim Adres (dc.identifier.uri) | https://hdl.handle.net/20.500.14114/5927 |